24 Haziran 2015 Çarşamba

TÜRK ÜNİVERSİTELERİ BOŞ DURMUYOR
Üniversiteliler biyogaz üretti
KSÜ Andırın MYO öğrencileri, mutfak tüpü masrafına son vermek amacıyla biyogaz üreten proje geliştirdi.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nde (KSÜ) eğitim gören öğrenciler, mutfak tüpü masrafına son vermek amacıyla biyogaz üreten projeyi hayata geçirdi.
KSÜ Andırın Meslek Yüksekokulu (MYO) İnşaat Bölümü Yalıtım Teknolojisi Programı öğrencileri, hocalarının da desteğiyle 3 aylık çalışma sonucunda evlerde rahatça kullanılabileceğini belirttikleri biyogaz üreten sistem geliştirdi. İki tonluk hayvansal atık tankı kullanarak projelerini hayata geçiren öğrenciler, sistemi büyük tesislere uygulamayı hedefliyor.
Andırın MYO Öğretim Görevlisi Erdem Alıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kurdukları sistem sayesinde hayvansal atıklardan yaklaşık 21 gün sonra gaz almaya başladıklarını söyledi.
Gazın miktarını ölçebilen tesisatla kontrollü gaz üretimi gerçekleştirdiklerini dile getiren Alıç, şöyle devam etti:
"Sistemi çalıştırabilmek için önce hayvansal atık tankımızı dolduruyoruz. Hayvansal atığın içerisindeki bakterilerin mevcut sayısını çoğaltması için en az 21 gün gerekiyor. Ortam sıcaklığı 12 dereceyi geçtikten sonra bakteriler gaz üretmeye başlıyor. 12 ila 20 derece arasında normal, 20 ila 40 derece arasında çok, 40 ila 60 derece arasında en yüksek gaz üretimi gerçekleşiyor. Oluşan gazı tesisat yardımıyla depolama tankına aktardıktan sonra kullanmaya başlıyoruz."
Sistemin mutfaklarda kolaylıkla uygulanabileceğine işaret eden Alıç, "İki tonluk tankla bir evin ihtiyacı karşılanabilir. Bu sayede mutfak tüpü masrafı da sıfıra indirebilir" diye konuştu.

"Projeyi büyük tesislere uygulamayı düşünüyoruz"

Öğretim Görevlisi Muzaffer Tatlı da biyogaz üretimi yapıldıktan sonra kalan hayvansal dışkının gübre özelliğini kaybetmediğini, aksine birinci sınıf gübre haline geldiğini vurguladı.
Yalıtım Teknolojisi Programı 1. sınıf öğrencisi Adnan Sarıbıyık ise kaldıkları evde yüksek gelen tüp faturasından yola çıkarak böyle bir proje geliştirdiklerini ifade etti.
Çıkan sonucun kendilerini mutlu ettiğini dile getiren Sarıbıyık, "Hem mutfak tüpü masrafına son verecek hem de kendimize iş imkanı oluşturacak projeyi büyük tesislere uygulamayı düşünüyoruz. Bu konuda bize destek veren hocalarımıza teşekkür ediyoruz" diye konuştu.

Buhardan temiz enerji üreten teknoloji



Columbia Üniversitesi'nden Özgür Şahin'in başında yer aldığı araştırma ekibi, bakteri sporları kullanarak buhardan temiz enerji üreten yöntem geliştirdi.
Bilim insanları, bakteri sporlarını kullanarak doğal olarak oluşan buhardan temiz enerji üreten yöntem geliştirdi. Geliştirilen yöntemde, bakteri sporlarının hareketsiz halde su emme kaybetme özelliği kullanıldı.
Bakteriler, çoğalmalarına izin vermeyen şartlar altında tohum benzeri bir yapı olan sporlara dönüşüyor. Sporlar, bakteriye dönüşmelerine izin vermeyen şartlar altında suya maruz kaldıklarında yeterli miktarda tutabiliyor, sudan ayrı kaldıklarında ise su kaybediyor.
Özgür Şahin ve ekibi, sporların bu hareket özelliğini kullanarak buharlaşma enerjisi elde edebilecekleri bir teknoloji geliştirdi. Milyarlarca sporu plastik bantları üzerine yerleştiren araştırmacılar, sporların şişme ve esneme hareketinden yararlanarak enerji ortaya çıkarmayı başardı.
Aralarında mühendisler, biyologlar ve kimyagerlerin bulunduğu ekip, bakteri sporlarıyla piston ve çark benzeri hareketler sunan makineler geliştirdi.

Henüz çok yolu var

Quartz sitesine açıklama yapan biyo-materyal araştırmacısı Peter Fratzl, buharlaşma enerjisini ilk kez çıktı haline dönüştüren mekanizmalar geliştirildiğini belirtti. Fratzl, yöntemin büyük potansiyel sakladığını ve temiz enerji alanında yeni bir alan sunabileceğini söyledi.
Şahin ise teknolojinin henüz güneş panelleri gibi temiz enerji yöntemleriyle yarışamayacağını, yine de geliştirilmesi halinde yüzlerce kat daha ucuz bir yöntem olacağını belirtti. Şahin, oluşturdukları mekanizmalara ne kadar fazla spor eklerlerse kas benzeri yapının o kadar güçlendiğini belirtti. Hazırlanan örneklerde görüldüğü gibi, düzeneklere su eklendiği zaman milyarlarca spor suyu emiyor ve kas yapıları esneyerek hareket oluşturuyor. 
Japonya'da buharlaşma oranını azaltmak için göllerin güneş panelleriyle örtülmesi gibi, bakteri sporlarıyla elde edilecek temiz enerji her gün atmosfere karışan 1000 trilyon litre suyun da kaybolmasını önleyebilir.

22 Haziran 2015 Pazartesi

3B YAZICILAR BUNU DA YAPTI

3B Yazıcılar Artık Köprü de İnşa Ediyor

Ayrıca bu yazıcılar birçok maddeyi işleyebiliyorlar. Yani yapmak istediğiniz şeyin ana maddesini kullanıyorlar. Böylece üretilen nesne orjinaliyle aynı işlevi sıkıntısız görebiliyor.
Bu yazımızda ise çeliği kullanan bir üç boyutlu yazıcının marifetlerini göreceğiz. MX3D şirketinin ürettiği bir robot, sahip olduğu üç boyutlu yazıcı sayesinde köprü inşa etmeyi başardı.
Takımın sonraki planı Amsterdam kanalının iki yakasını birleştiren köprü inşa etmek, tabii ki üç boyutlu yazılar ve çalışmalarında kullandıkları robot sayesinde.
Aşağıdaki videoyu izleyerek bu robotun marifetlerini görebilirsiniz.



21 Haziran 2015 Pazar

EN İNCE VE ESNEK GÜNEŞ ENERJİSİ HÜCRESİ 
Ultra-ince ve esnek güneş enerjisi hücresi üretildi
Güneş enerjisinin yükselen trendi ile birlikte üretim maliyetleri de aşağı iniyor. Bu da gelişmiş ülkelerin karbon salımını azaltması adına önemli bir gelişme ancak bu trend gelişmekte olan ülkelere henüz yayılmış değil. Yeni geliştirilen ultra-ince baskılı güneş enerjisi hücresi ise halen karanlıkta olan 1,3 milyar insana umut olacak gibi.
Baskılı güneş enerjisi hücreleri kağıt kalınlığında, esnek ve endüstriyel baskı cihazıyla kolaylıkla üretilebiliyor. Bu da onları ucuz ve taşınması kolay hale getiriyor.
baskili-gunes-hucresi2
10 x 10 cm ebatlarındaki güneş enerjisi hücresi, metrekare başına 10 ile 50 watt arası enerji üretmek için yeterli olabiliyor.
Bu hücreler yoksullukla mücadelede inanılmaz bir araç olma potansiyeline sahip. Yine de bir çok gelişmekte olan teknolojide olduğu gibi bunda da bazı aşılması gereken sorunlar var. Baskı cihazı hala biraz karmaşık ve üretim sürecini artırmak için önemli sermayeye ihtiyaç duyuluyor.

ECOCAPSULE NEDİR?


Eşinizle,sevgilinizle veya sevdiklerinizle yıldızların altında veya daha önce hiç keşfetmediğiniz doğa harikalarında güzel bir zaman geçirmek istiyorsunuz ancak vahşi hayvanlar yüzünden bunu yapmayada korkuyor musunuz. O zaman taşınabilir bir ev olan Ecocapsule tam size göre. 



Su ihtiyacını yağmur suyundan karşılıyor.  Rüzgar ve güneşten de elektrik üreterek elektrik ihtiyacınızı karşılıyor. 


Size 8 metrekarelik bir kullanım alanı sunan bu küçük evcik isterseniz yatak odası,ofis,tatilde karavan ve benzeri hizmetleriniz için kullanılabilir. 


Bu küçük ve kullanışlı yapının içinde tuvalet,duş,katlanabilir yatak,yemek ve çalışma alanı da yer alıyor. 







Bir konteyner içine sığabilecek kadar ufak ama bir o kadar kullanışlı olan bu taşınabilir ev 2016 yılında satışa sunulacak. 

ELEKTRİK VE TEMİZ SU ÜRETEN ÇANAK


Güneş’ten elektrik üretimi yeni değil. Ancak IBM’in Airlight Energy ile ortaklığı iki sorunu aynı anda çözecek. Geliştirdikleri 9 metrelik ayçiçeği şekilli güneş ışığı odaklayıcıları elektrik üretirken bir yandan da tuzlu suyu tuzdan arındırıp içilebilir hale geitiriyorlar. Bu iki işlevli teknoloji taze suyun az bulunduğu sıcak iklimlerde oldukça işe yarayabilir.

Yüksek Odaklamalı Fotovoltayik Isı Düzeneği (YOFID) isimli tasarıda her “çiçek”, geri dönüştürülebilen plastik malzemenin gümüş ile kaplanmasıyla oluşturulan aynalardan 36 tane barındıran çanaklardan oluşuyor. Aynalar günışığını fotovoltaik yongaya odaklıyorlar. Bu yonga da ışıktaki enerjinin yüzde seksenini kullanılabilir enerjiye çeviriyor. Her yonga güneşli bir günde 57 watt’a kadar üretim yapıyor. Tüm çanağın 12 kilowatt elektrik gücü ve 20 kilowatt ısı ürettiği düşünülürse bu kadar enerji ve ısı birkaç ortalama evin ihtiyacını karşılayabilir.
Tahmin edebileceğiniz gibi yongalar fazla ısınıyorlar, bu nedenle bilim insanları soğutucu sıvının mikro kanallar yoluyla dolaştığı bir düzenek tasarlamışlar. Bu sıvı, ısıyı yongadan ayırıyor ve fotovoltaiklerin aşırı ısınmasını önlüyor. Birkaç küçük değişiklikle düzenek taze su da üretebiliyor. Basın bültenlerinde IBM araştırmacıları şu ifadelerde bulundular:
“Söz gelişi, tuzlu su delikli bir zardan damıtma düzeneğine gelir ve burada buharlaşarak tuzundan ayrılır. Böyle bir düzenek alıcı alanın sahip olduğu metrekare başına günde 30-40 litre içilebilir su üretebilir. Bu miktar ortalama bir kişinin günlük ihtiyacının biraz altında olmakla birlikte, çoklu çanak yerleştirimi bir şehir için yeterli suyu üretebilir.”
Geniş, saydam bir muhafaza çanakları çevre etmenlerinden koruyor, ayrıca kuşların aşırı ısınmış bölgelere uçmasını engelliyor.


SAĞLIK UZMANI NANOROBOTLAR

Ölçü birimi olarak nanometre kelimesi 10-9 metre olarak kullanılıyor. Örnek vermek gerekirse hücre zarının kalınlığı 12 nm, intel i7’ nin bir transistörü ise 22 nm. Nanoteknoloji sözcüğü ise ilk kez 1974 yılında kullanılmış, ancak bu alanda çok da tecrübeli değiliz.
İlk çalışma nanorobotların cerrahi alanında kullanımıyla ilgili. İsviçre'deki Federal Instutue of Technology'den Brad Kratochvil nanocerrahi alanındaki çalışmalarıyla uluslararası arenada oldukça tanınan birisi. Son çalışmasını anlattığı makalesinde ise 4 milyondan fazla Amerikalının görme problemleri yaşadığından bahsediyor. Bu sayının büyük bir kısmından ise retina kanamaları sorumlu. Diyabet, hipertansiyon gibi çok sık görülen hastalıkların neden olduğu retinopati sonucu oluşan skar (yara) dokusu görmenin engellenmesine neden oluyor. Seçilmiş hastalarda ise bu skar dokusunun cerrahi olarak onarılması görme problemlerinin giderilmesini sağlayabiliyor. Ancak retractomy olarak bilinen operasyon çok komplike ve cerrahın elindeki en ufak bir titreme görme ile körlük arasındaki ince çizgiyi oluşturuyor. Araştırmacının geliştirdiği yöntem ise aslında sadece 4 adet keskin kenara sahip bir metal parçası olan nanorobotun göz içine enjekte edilmesi ve güçlü elektromıknatıslarla yaratılan manyetik alan ile 3 boyutta da çok hassas hareketleri yapabilecek şekilde yönlendirilmesi üzerine. 

Nanorobot gözün içinde neşterin yapacağı işi yapıyor ve girdiği yoldan tekrar gözden çıkabiliyor. Sonuç olarak girişimsel cerrahiden doğan komplikasyonların azalacağını ve iyileşme süresinin kısalacağından bahsediyor araştırmacı makalesinde. Biraz da hayal gücümüzü izlersek gelecekte bu operasyon için cerrahın hastanın yanında olmasına dahi gerek olmayacağını söyleyebiliriz. Hatta geliştirilen yazılımlar sayesinde cerraha dahi gerek kalmayabilir. Çalışmalar şu anda laboratuvar ortamında domuz gözü üzerinde deneysel olarak yürütülüyor.
İkinci ve üçüncü çalışmalar ise kanserle mücadele konusunda en büyük problemlerden birisi olan ve tıp camiasında ‘targeted drug delivery’ olarak bilinen hedefe yönelik tedavi konusundaki başarısızlık üzerine. Günümüzde kullanılan kemoterapatik ajanlar sadece tümör dokusunu değil vücudumuzdaki hızlı bölünen tüm hücreleri öldürüyorlar aslında. Bu nedenle kemoterapi alanlarda saç dökülmesi, deri problemleri, sindirim sistemiyle ilgili bulantı kusma gibi yan etkiler ortaya çıkıyor. Ayrıca ilaç tüm vücuda yayıldığı için tümör dokusu üzerinde etkili konsantrasyonu oluşturabilmek için yan etkileri bu kadar fazla olan bir ilacı çok yüksek dozlarda kullanmak zorunda kalıyoruz.
MIT'den genç araştırmacılar Dr. Sangeeta Bhatia ve Dr. Geoff von Maltzahn’ın geliştirdikleri nanorobotların büyüklüğü ise bir kağıdın kalınlığının sadece yüzde biri kadar. Bu robotlar ışığın belirli dalga boylarını absorbe edebilen metallerin (başlıca altın) bir karışımından oluşuyorlar. Laboratuvarda fareler üzerinde yapılan deneylerde damar yoluyla verilen bu nanorobotların vücuttaki dokulara tutundukları görülmüş. Bu dokular arasında tümör dokusu da var. Dışarıdan tümör dokusu hedeflenerek kızılötesi bir lazer ışını gönderiliyor ve tümör dokusuna tutunmuş olan nanorobotlar ışığın bu dalga boyunu absorbe ederek ısınıp tümörü parçalıyorlar. Parçalanan tümör hücrelerinden çıkan ve kana karışan kimyasalların artışı tedavinin başarılı olduğunu kanıtlıyor (günümüzde bu kimyasallar kemoterapi ve radyoterapinin etkinliğini değerlendirmek için klinikte kullanılıyorlar). Ancak tümör dokusunun tamamı yok edilmediğinde geride kalan hücreler çok daha hızlı çoğalarak eskisinden de büyük dokular meydana getirebiliyorlar. İşte hedefe yönelik tedavi de tam olarak bu noktada devreye giriyor. Araştırmacılar lazer tedavisinden sonra açığa çıkan bu kimyasalları tanıyarak onlara doğru ilerleyen yeni robotlar veya canlı hücreler geliştirmeye çalışıyorlar. Çalışmalar kemoterapatik ajanları da taşıyabilecek canlı hücreler üzerine yoğunlaşmış durumda. Makalede yazana göre ise bu gerçekleştirildiğinde tümör dokusu üzerinde sistemik tedavilerle oluşturulabilenin 4000 katı kadar ilaç konsantrasyonu oluşturulabilecek. Ayrıca sistemik tedavinin yan etkileri de ortadan kalkacak.
 Dr. Quajdi Felfoul ve Dr. Sylvain Martel adındaki bu iki araştırmacı kemoterapatik ajan taşıyan robotlarını tümör dokusuna ulaştırabilmek için manyetik alandan faydalanıyorlar. Ancak bu araştırmacıların robotları hiç akımın olmadığı göz içi sıvısı yerine akımın çok yüksek olduğu kan damarlarında hareket etmek zorunda. Bunun için çok daha büyük mıknatıslara ihtiyaç duyan araştırmacıların aklına tıpta görüntüleme amaçlı kullanılan ve devasa manyetik alanlar yaratabilen Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) makinesi gelmiş. Makinenin yazılımındaki birkaç değişiklik ile araştırmacılar hem tümör dokusunu ve damarda ilerleyen robotlarını görüntülemeyi hem de robotlarını yönlendirmeyi başarabilmiş. Küre şeklindeki robotlarının boyutlarının izin verdiği ölçüde tümör dokusuna yaklaşmış ve tümörü besleyen damarları nanorobotlarıyla tıkamışlar. Böylece tümör beslenememiş ve parçalanmaya başlamış. Ancak oksijen ve besin yönünden stres altında kalan tümör hücrelerinin anjiyogenetik (yeni damarlar oluşturan) faktörler salgılayarak kendi beslenmesini arttırdığı da bilinen bir gerçek. Bu nedenle araştırmacılar ikinci çalışmada olduğu gibi daha küçük ve ilacı taşıyabilecek bir aracı arayışına girmişler. Ayrıca bu aracının enerji gereksinimi olmamalı ve manyetik alana doğru ilerlemesi gerekiyormuş.
Bilindiği gibi kimyasal bir maddeye doğru ilerleyen bakteriler kemotaktik, ışığa doğru ilerleyenler fototaktik adını alıyorlar. Araştırmacılar ise neden manyetik alana doğru ilerleyen magnetotaktik bir bakteri olmasın düşüncesiyle araştırmalarına başlamışlar ve karşılarına magnetospirillum magnetotacticum isimli bakteri çıkmış. Kendi kuyruğundaki kamçısı sayesinde manyetik alanın belirli bir kutbuna doğru ilerleyen bu bakteri araştırmacılar için biçilmiş kaftan. Küre şeklindeki nanorobotlarının içini ilacı da taşıyan bu bakterilerle dolduran araştırmacılar kemoterapatik ajanı direkt olarak tümör dokusuna ulaştırmanın bir yolunu bulmuş gibi görünüyorlar.
Tıp dünyasında çok büyük heyecan uyandıran bu çalışmalar klinikte uygulanacakları ve hastalara çare olacakları günleri bekliyorlar. İlerleyen yıllarda tıp doktorlarının diğer bilim dallarıyla yaptıkları disiplinler arası çalışmalar sağlık alanında büyük çığır açacak gibi görünüyor.
CERN YİNE BOŞ DURAMIYOR
CERN BİNASI
Cenevre yakınlarındaki "CERN" araştırma merkezi yeni bir çarpıştırmaya hazırlanıyor. Bilim adamları, 2 yıl süren bir çalışmanın son aşaması olarak yeni bir deney yapacak.
Yerin 100 metre altında bulunan CERN tesisindeki büyük hadron çarpıştırıcısı, bu kez evrenin büyük kısmını oluşturan karanlık maddenin gizemini çözmeye çalışacak. Atom parçacığı protonlar, 13 trilyon elektron volt hızla 27 km'lik yer altı tünelinde çarpıştırılacak. Araştırmadan çıkacak sonuçların, Albert Einstein'ın 'izafiyet Teorisi'nden bu yana, fizik alanında en büyük devrimi yapacağına inanılıyor.
CERN'de yapılan deneylerle, 2 yıl önce evrenin oluşumu hakkındaki en büyük sırlardan biri olduğu kabul edilen atom altı parçacık "Higgs Bozonu" keşfedilmişti. 
Cenevre'nin kumanda odasından, iki proton ışını Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın çevresine yönlendirilip ve daha sonra 27 kilometrelik yeraltı tünelinde önceden belirlenmiş noktalarda birbirleriyle çarpıştırılarak bu noktalara yerleştirilen dev dedektörler sayesinde çarpışmanın yarattığı enerji kaydedilecek ve ortaya çıkacak proton enkazında yer alacak yepyeni parçacıkların ne olduğunun saptanması için gereken bilgiler toplanacak.
Sheffield Üniversitesi'nden Fizik Profesörü Dan Tovey, "Bu aşama, 13 TeV (trilyon elektron volt) çarpıştırmasından ilk önemli bilgileri almaya başlayacağımız dönem olacak. Bu biraz musluğu açmaya benziyor. Ama sadece işin başlangıcı." dedi.