27 Temmuz 2015 Pazartesi

Sığınakları Dar Eden Silah: ’Bunker Buster’ Nedir?

Silahların tarihi, aynı zamanda gelişen medeniyetin tarihidir. Savaşlarda Gelişen teknolojiyle yer üstündeki görünür hedefler, daha kolay imha ve tahrip oldukça ordular da kritik askeri tesis ve karargahlarını yerin altına veya aşılamaz-yıkılamaz olduğunu düşündükleri sığınaklara almışlardır.Geçmişten günümüze gerek savaşlardan, gerekse doğal afetlerin yıkıcı etkilerinden kurtulmak için insanoğlu tarafından kullanılan sığınaklar, savaş teknolojilerindeki gelişmeler; özellikle nükleer silahların hayal edilenin de ötesinde yıkımlar doğurabilmesiyle çok daha önemli ve değerli hale gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda basit siper düzenekleri, yerlerini topçu saldırılarına karşı çok daha iyi koruma sağlayan gelişmiş siperlere bırakmış, İkinci dünya Savaşı’yla siper ve sığınak teknolojisi çok daha kompleks ve korunaklı yapılarıyla savaşın gidişatını etkiler konuma gelmiştir.
5425_320px-image-gbu-24_missile_testmontage-gi_blu-109_bombSığınak Delen Bombaların Geçmişi
Tüm teknolojik atılımlarda olduğu gibi, bir devletin teknolojiye ve bilime ayırdığı bütçe onun diğer milletler karşısında daima bir adım önde olmasını sağlamıştır. Nüfuz edici ya da sığınak delici bombalarla ilgili ilk başarılı ve profesyonel çalışmalar, Naziler tarafından yapılmıştır. Naziler Özellikle Belçika Hollanda ve Fransa’daki güçlü siper ve sığınak tahkimatlarını aşmak için oldukça kalın betonu delebilen bombalar geliştirmişlerdir.Yine savaş uçaklarından atılabilen bu silahları, radyo güdümlü hale getirerek ilk gelişmiş akıllı füze teknolojisinin de temellerini atmışlardır.
İkinci dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Müttefikler gittikçe yer altına çekilen veya güçlü beton kaplamalarla sağlamlaştırılan alman hedeflerini vurmak için ‘’Sığınak Delici’’ bombalar üzerinde daha fazla çalışmış ve ağırlığı 10 tona varan bombalar geliştirerek alman Endüstriyel tesislerini ve yer altı tesislerini yok etmişlerdir. Savaşın sonuna doğru kullanılan atom bombasıyla ortaya çıkan ölümcül tahrip, soğuk savaşla birlikte devletleri sığınak teknolojisine ve bunla paralel ilerleyen sığınak delici silahlara daha fazla önem verilmesini sağlamıştır.
Sovyetler ve Nato ülkeleri arasında gittikçe gelişen silahlanma yarışının da ürünü olarak, Nüfuz Edici bomba teknolojisi radikal başarılar sunan seviyeye gelmiştir. Bilhassa Amerika ülkenin mevcut sığınak bombalarına ilaveten 2007 yılından bu yana geliştirdiği yeni nesil muazzam bir sığınak delici bombayı envanterine dâhil ederek kullanıma hazır hale getirmiştir.’Massive Ordnance Penetrator, kısaca MOP’ denen bu bomba bugüne kadar geliştirilen ve hizmete alınan bütün bombaların en ağırı, en büyüğü sayılır. Ağırlığı 15 ton civarında. Boeing şirketinin geliştirip ürettiği bu bombalardan 20 kadarının, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Global Saldırı Komutanlığı’na teslim edildiği bildiriliyor. Bu bombanın mevcut 2,5 tonluk sığınak delici bombaların 6 misli ağırlığına ve bunlardan çok daha derinliğe ulaşma kabiliyet ve gücüne sahip olduğu söyleniyor.
5425_gbu-24-1Ana Hatlarıyla Bunker Busterler
Bunker kelimesinin İngilizce de ‘sığınak’ ; Buster kelimesi de ‘yok eden, avlayan’ anlamına geldiği gözönüne alındığında, “sığınak delen”, “sığınak avcısı” gibi bir anlama denk dustugu anlasilir. 1940’lı yıllarda alman bilim adamları tarafından geliştirilmiş ve 2. Dünya Savaşı yıllarında kullanılmıştır. İlk versiyonları 2m civarında etkili iken, GBU 28 penetrator adıyla bilinen son versiyonu 6 m derinliğe kadar inebilmektedir.6 m derinlik özel korumalı veya sertleştirilmiş olarak geçen özel sığınak korumasıdır. normal toprak zeminde 30 metreye kadar etkili olur. Sığınak delici bombalar anti tank roketi-mermisinin mantığıyla aynı çalışır. Yalnız NEB biraz daha enteresan bir bomba.. Yani kendi ağırlığı ve momentumu ile giden bir nüfuz edici imla hakkı ve asıl onun nüfuz etmesini sağlayan bir de ucunda çukur imlası var. Dolayısı ile çok güçlü bir mühimmat olarak karşımıza çıkar.
5425_fan-detfdfiltre
Normal bombalar önlerinde bir engele çarptıkları zaman patlarlar ama bu bomba öyle etkili ki önce önünde ki engeli deliyor sonra o engeli geçtikten sonra patlıyor. Kalın bir zırhı var ve tapası zaman ayarlı. Sığınağı delip içine giriyor ve içerde patlıyor. Sığınakları işe yaramaz hale getiriyor. Yeni nesil bunker buster’lar ise daha modern. Önünde bir lazer algılayıcı var. Böylelikle hedefe tam isabet sağlıyor. Tipine göre 1 ila 6 metre kalınlıktaki beton zırhları deliyor. Sığınağın içine girdiğini sensörleriyle algılayınca patlıyor. Genelde arkalarında bir de pervane oluyor ve yönlendirilebiliyor. İçindeki patlayıcı miktarı ise klasik bombalara nazaran çok daha az. İçinde ortalama 300 kiloya yakın patlayıcı bulunduruyor. Ama sığınağın içinde patladığı için bu miktar yeterli oluyor. Teknik özellikleri ve tasarlanıp üretildiği ortamlar ve bunları hayata geçirecek kalifiye iş gücü dikkate alındığında oldukça yüksek maliyetli bir bomba olduğu görülür.
Bombanın Çalışma ve Dizayn Özellikleri
Penetrator (Nüfuz eden) bomba sistemi NEB Çoklu Warhead Sistemleri ( MWS ) teknolojisi içerir. NEB benzer dış geometri,rehberlik birimi arayüzleri,kütle,kütle ve Intertia özellikleri merkezi MK – 84 GPB ile vardır. Düşük etkili hızları ve açılarda yüksek penetrasyon performansı sunuyor. Önceden şekillendirilmiş parçaları ile ikincil yüzey hedeflere karşı yüksek parçalanma etkisi olan sistem şarj tasarım artırmada da kullanılabilir.
5425_6218-20131025103235-neb2 (1)Uzmanlarının verdiği bilgiye göre bombanın muhafazası özel ve sertleştirilmiş çelikten olup bomba patlamadan önce 50-60 metre derinliğe nüfuz edebiliyor. 6-7 metre uzunluğu sahip bombada 2,5 ton kadar patlayıcı bulunuyor. Bomba GPS sistemi vasıtasıyla uydu güdümlü olarak hedeflere atılıyor. Sathı delip belli bir derinliğe nüfuz ettikten sonra patlıyor, bu patlamanın ortaya çıkardığı sarsıntı ve şok dalgaları ile hedefi imha edebiliyor ya da büyük tahribat yapabiliyor. Nüfuz Edici Bomba (NEB), yer üstü ve yer altındaki hedeflere karşı kullanılmak üzere tasarlanan, Ardışık Delici Harp Başlığı teknolojisine sahip.
Bombanın genel olarak kullanıldığı hedef tipleri:
*Gömülü Sert Hedefler
*Yer Altı Petrokimya Depoları
*Sığınaklar
*Uçak Hangarları
*Komuta Kontrol Merkezleri
*Yer Üstü Hedefler
*Uçak Pistleri
*Barajlar
*Köprüler
*Kritik Binalar
*Alan Hedefleri
*Radar Antenleri
*Sabit Füze Bataryaları
*Endüstriyel Tesisler
*Park Halindeki Uçaklar
Geleneksel BB bombalarının üç genel özelliği vardır diğer bombalardan farklı olarak.
1) Çok ince yapıdadırlar. Bunu sebebi birim alana düşen kuvveti arttırıp füzenin sert malzeme içerisinde daha fazla yol almasını sağlamaktır.
2) Bazi modelleri bilerek ağır üretilir. Bunun sebebi ise gireceği sert malzemeye daha fazla kuvvet uygulamasını sağlamaktır
3) Çok yüksek irtifadan bırakılır. Bunun sebebi de yer çekimi etkisiyle bombanın momentumunu artırmaktir.
İlk basta patlamasının sebebi ise bombanın içinde bulunan geciktirme fünyesidir. Bombanın patlaması fünyenin aktive edilmesinden belli bir sure sonra gerçekleşir. Günümüzde bu geciktirme fünyesinin yerini mikroislemci almıştır. BB bombalarında bir mikro işlemci yardımıyla bombanın ne zaman patlaması gerektiği programlanabilmektedir. Böylece farklı seviyelerdeki sığınakların hepsine bomba atılarak, istenilen vakitte patlatılabilmektedir. BB bombalarının geliştirmesinde ise yapılan iyilestirmeler, malzeme, geometrik ve hedefe gönderiliş kısmındadır. Bazı BB bombalarında dış yüzey ve bombanın ucu sertliği sebebiyle seyreltilmiş uranyumdan yapılmaktadır. Fakat seyreltilmiş uranyum radyoaktif olduğundan bu çok tartışmaya sebep olmuştur ve olmaktadır.
Geleneksel BB bombalarının çoğunluğu serbest düsüs olarak hedefe gider. Uçaktan veya baska bir kaynaktan hedefe lazer ile isaretleme yapilir ve BB bombasinin ucundaki lazer sensoru bu noktaya kilitlenir. Bomba ayni bizim HGK güdüm kitindeki gibi yardımcı kanatlar sayesinde işaretlenen yere düşer. Bomba malzemeden içeriye girdikten bir sure sonra patlar. Daha derin mesafelere göndermek için yapılan bir diğer çalışma ise sadece yer çekiminden değil, bombaya takılacak bir itki sisteminden de faydalanılarak bombanın hızını arttırmaya çalışmaktır.
Sığınak Delici Bombaların Modern Silahlar İçindeki Yeri ve Günümüzdeki Kullanımı
Bomba, radarlara yakalanmama özelliğine sahip B-2 ağır bombardıman uçaklarıyla atılıyor. B-2’ler, Amerika’nın Missouri eyaletindeki üslerden kalkıp havada ikmalle birçok yere tek uçuşla ulaşabiliyorlar. Bu uçaklar, savaş alanına ilk defa 1999 Kosova operasyonu sırasında girmişler ve Sırp hedeflerinin yüzde 40’ına yakınını imha edip Kosova’nın özgürlüğüne kavuşmasında çok önemli bir rol oynamışlardı. Buna ilaveten, B-2’ler Irak Savaşı’nda da Saddam’ın sığınak ve başka hedeflerini ve Afganistan operasyonunda da önemli hedefleri yok etmişlerdi. Son olarak da Libya operasyonunda rol almış, 3 B-2, 40 ton kadar bombayla Libya askerî havaalanları ve hava savunma tesislerini vurmuşlar, Libya’daki muhalefet hareketinin işini kolaylaştırmışlardı.
B-2’nin, İran ve Kuzey Kore’nin hava savunma sistemlerini delebilecek, bu ülkelerin hava sahalarına nüfuz edebilecek yegâne ağır bombardıman uçakları olduğu da söyleniyor. Bu da bunların bu ülkelere karşı yapılabilecek saldırılar için hazır tutulmalarını gerektiriyor. Nitekim, durum da herhalde böyle.Amerika esasen son yıllarda açık ve ortada duran hedeflerden çok yer altı hedeflerini imha etmeyi askerî öncelik olarak benimsemiş bulunuyor. Bazı kaynaklara göre, bugün dünyada gizlenmiş, saklanmış 10 bin kadar yeraltı sığınağı bulunuyor. Dünyanın jandarması Amerika da ‘ne olur olmaz’ düşüncesiyle sığınak imha silah ve metotlarına ağırlık veriyor, bu konuda gizli araştırmalar yapıyor, büyük paralar harcıyor.

Mantolama Nedir?

Mantolama, adı üzerine, manto gibi bir yalıtıcı aracılığı ile, binaların giydirilmesi işlemidir.Tanım olarak, “ısı yalıtımını sağlamaya yarayan işlem” denebilir. Isı yalıtımı ise, farklı sıcaklıktaki iki ortam arasındaki ısı transferini engellemek amacıyla yapılan işlemlerin bütününe denmektedir. Bu işlem sırasında, ısı transferini azaltmayı sağlayan malzemelere ise, ısı yalıtım malzemeleri ismi verilmektedir.
Adının mantodan gelmesi ve bina giydirme işlemi sebebiyle mantolama terimini oluşturması, teknik anlamda da ısı yalıtımı kavramını karşılaması, bu işlemi dikkat çekici kılmaktadır. Tanımlamaların daha teknik boyutu ise, ısı yalıtımının, herhangi bir ısı köprüsü oluşmayacak şekilde, gerekli olan ısı izolasyon katsayısına ulaşabilmek için, binanın dış yüzeylerine yapılan ısı izolasyonu şeklinde açıklanabilmektedir. Mantolama işlemi sırasında kullanılan ısı yalıtım malzemelerinin en önemli özelliği ise, ısı iletim katsayılarıdır. Isı iletim katsayısının yükselmesi ile, ısı yalıtım malzemelerinin ısı yalıtım özelliği azalmaktadır. Yani, katsayı ile yalıtım özelliği ters orantılıdır. Isı yalıtım malzemeleri ise, ISO ve CENN Standartları ışığında, ısı iletim katsayısı “0,065 W / mK” değerinden daha küçük olan malzemelere denmektedir.
5815_mantolama_nedirBinaların mantolama işlemi ise, genel olarak dış cephenin işlem görmesi nedeniyle, dış cephe mantolama adı altında incelenmektedir. İçinde yaşanılan yapıların dış duvarına uygulanan ısı yalıtım işlemleri ve bu işlemlerin bütününden oluşan sisteme, dış cephe mantolama adı verilmektedir. Bu uygulama ile, binanın içindeki hava muhafaza edilmektedir. Böylece, içerideki sıcak hava dışarı çıkamayacağı gibi, dışarıdaki soğuk hava da bina içine sızamayacaktır. Isı yalıtım sistemlerin temel özelliği olan, “ısı transferinin engellenmesi” prensibinden yola çıkarak, bu tip işlemlerin yalnızca sıcak havanın soğumasını engellemek olması değil; bilhassa yazın klimalardan sağlanan serin havanın, dışarıki sıcak hava ile kaynaşmasını da önlemek olduğu belirtilmelidir.
5815_mantolama-nedirDış cephe mantolama işlemi, gerek uzun, gerekse kısa vadede hem bina ömrü adına, hem de insan sağlığı ve ekonomisi için oldukça faydalıdır. Isı yalıtkanlığının kazandırdığı dayanım ile bina ömrü uzarken, sıcaklığın normal değerlerde ve sabit kalması ile de binada yaşayan insanların sağlığı düzgün seyredecektir. Öte yandan, bina içinin soğuması engellendiği için, yakıt ve enerji tasarrufu da sağlanarak, ekonomik anlamda yarar görülecektir. Dış cephe mantolama sistemine sahip bir binanın, sadece hava sıcaklığı değil, nem oranı da dengelenmiş olmaktadır. Bu durum da, doğrudan bina ömrü ile ilgilidir. Nem oranının sürekli değişkenlik göstermemesi ile, bina belli periyotlarda boya istemeyecektir. Böylece, ekonomik anlamda da kazanç sağlanmış olacaktır.
Mantolama işlemi yapılırken, elbette ki dikkat edilmesi gereken bir takım önemli unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurların başında ise, kullanılacak malzeme ve çalışan işçinin yeteneği ile tecrübesi gelmektedir. Çünkü mantolama işlemi, sıradan bir işlem değildir. Eğer doğru uygulanmazsa, bütün masraf da boşa gidecektir. Uygulama açısından ilk anda biraz masraflı olsa da, orta vadede fazlası ile yarar sağlayacak olan mantolama işlemi, her aşamasında son derece titiz bir çalışma gerektirmektedir. Isı yalıtım sistemleri, her ne kadar bir takım çeşitleri içinde bulundursa da, günümüzde en sık ve en yararlı sonuçlar alınan sistemin mantolama olduğu genel kabul görmektedir.
Mantolama işlemleri sonucu sağlanan ekonomik yararın yanı sıra, dünya genelindeki enerji kaynaklarının azalması da düşünüldüğünde, enerji kullanımının düşmesi bir diğer önemli kazanım olacaktır. Ayrıca, yakıt kullanımının azalması ile, doğal dengenin sağlanmasına ve hava kirliliğinin de önlenmesine katkı sağlanmış olmaktadır.

Helikopteri Kim Buldu?

Helikopter dikey iniş ve kalkış yapabilen döner kanatları olan hava taşıtıdır. Helikopter isminin Yunancada heliko pteron yani hareket eden kanatlar anlamına gelmektedir.
Helikopterin icadı İskoç bir gemi mühendisi olan William Deny ile beraber anılsa da sanat ve bilim tarihinin en meşhur isimlerinden olan Leonardo Da Vinci dahi benzer çizimler yapmıştır. Pervane yardımıyla uçan bir hava taşıtı üzerine de çalışmalar yapmıştır.
Helikopterin mucidi, dikey uçuş ile insanları yerden havalandırabilen ilk helikopter planlarını 6 Ocak 1905 tarihinde E. R. Mumford çizdi. Çizimi kâğıt üzerinde tasarlamış olsa da yaptığı planları hayata geçirilmesi için uzun zaman beklemesi gerekmiştir. İlk yapılan denemelerde motor teknolojisi kısıtlı verim üretebildiğinden dolayı motorlardan istenilen verim alınamamış. Helikopterin gökyüzündeki hâkimiyeti için 10 yıldan fazla bir süre beklenmiştir. Üretimini de İskoçyalı gemi yapımcılarından olan William Deny and Brothers tarafından gerçekleştirilmiştir.
6263_helikopter
Geliştirilen ilk helikopter tasarımda helikopterin altı tane pervanesi bulunmakta idi. 1911’’de denemeler bambu iskelete monte edilmiş 45 beygir gücünde bir motor ile yapılmaktaydı. Kısa zamanda bambunun hafif olmasına karşın hava taşıtı için dayanıksız ir iskelet malzemesi olduğuna karar veren William Deny gövde yapımı için metal kullanımının kaçınılmaz olduğunu fark etti. Yapacakları metal iskelet helikopterin ağırlığını arttırsa da bir sonraki yıl yapılan denemelerde yaptığı ilk denemelerde yerden üç metreye kadar havalanmayı başardı. Ancak bu üç metrelik kalkış için birkaç kişinin yardımı gerekliydi. Helikopterin pek bir manevra kabiliyeti de yoktu.
Thomas Edison ’da helikopter ile ilgilendi. Helikopterde elektrik gücünden yararlanmayı düşünüyordu. 20 YY’’ın başında Maurice Leger, Monac ’da iki pervaneli helikopter yaptıysa da bu yapılan helikopter havalanamayarak yerde kaldı.
1907’ de Fransız Breguet 300 kiloyu aşkın dikdörtgen biçiminde bir helikopter ile 4,5 metre yükseklikte 22 metre kadar uçtu.
Helikopteri İlk Kim Buldu?
Amerika ve Avrupa’’da yapılan sayısız helikopter modeli pratik olarak en küçük bir değer taşımamalarına rağmen deneysel olarak bir hayli faydalı oldular. Bu esnada Rusya’da İgor Sikorsky isminde bir genç gerçek anlamı ile helikopter yapmanın ve bu helikopteri uçurmanın hayalini kuruyordu. 1908’’de babasını ikna ederek Paris’’e gitti. Orada bu konu ile ilgili bilmediği şeyleri öğrenmek için çabaladı. Rusya’’ya döndüğü zaman yerden havalanamayan bir helikopter yaptı. Daha sonra ikinci yaptığı helikopter havalandı ama pilotsuz hali ile havalandı. Sikorsky halinden vazgeçti ve sabit kanatlı uçak alanında çalışmalara başladı.

26 Temmuz 2015 Pazar

Bilgisayar Donanımları Nelerdir?

İç Donanımlarbilg5
A-Kasa: Tüm donanımları taşıyan birimdir. İç donanımlar kasa içine, çevre birimleri ise donanımların kasa dışındaki konnektörlerine takılır.
B-Güç Kaynağı: Bilgisayara elektrik veren donanımdır. Girişi 110-120V veya 220-250V, çıkışları ana karta giden +/-12V (Çoklu Çıkış) ve disk sürücülerine giden +/-5V çıkışlardır. Çevre birimlerini bağlamak için girişe eşit voltajda çıkışı da vardır. Güç kaynağı üzerinde fazla ısıdan korumak için soğutma fanı bulunur. Bazı güç kaynaklarının arkasında güç anahtarı da bulunur. Güç kaynakları 50, 100, 200, 300, 350W güçlerindedir.
1-AT Güç Kaynakları: Güç kontrolü analog’dur. Güç kaynağına seri bağlı güç anahtarı ile açılıp kapatılır. Elektrik kesilip tekrar geldiğinde çalışmaya devam eder. At güç kaynakları artık piyasadan kalkmıştır.
2-ATX Güç Kaynakları: Güç kontrolü dijitaldir. Ana kart üzerindeki güç butonu ile komut verildiğinde çalışmaya abşlar. Kapatmaya gelince; güç butonuna basınca kapansın, güç butonundan kapanmasın, kapatma komutu verilince otomatik kapansın şekillerinde ayarlar yapılabilir. Elektrik kesilip geldiğinde çalışmaya devam etmez.
C-Butonlar: Güç butonu ve reset butonu.
D-Sinyal Lambaları: Enerji geldiğini ve harddiskin etkinliğini gösteren sinyal lambalarıdır.
E- Fan: Kasa içini soğutmak için bir veya iki adet fan kullanılır.
F-Hoparlör: Ses gerektiren bazı durumları seslendiren, ana karta bağlı hoparlördür.
G-Ana Kart: Tüm donanımları üzerinde taşıyan en önemli donanımdır. Tüm donanımlar bununla kullanılır.
H-Portlar: Çevre birimlerinin takıldığı yerlerdir.
bilg4
1-Seri Port: COM1 ve COM2 adlarıyla anılan portlardır. Ayrıca RS-232 adıyla da anılır.Bilgisayara bağlanabilen pek çok aygıtı bağlamaya yarar idi. Yeni ana kartların üzerinde bu portlar bulunmamakta, yerini USB portları almıştır.
2-Paralel Port (LPT): Yazıcı bağlamak için kullanılırdı. Yeni ana kartlarda artık bulunmamakta, bunun da yerini USB portları almıştır.
3-USB (Universal Serial Bus): Günümüzde monitör klavye ve fare dışında herşey bu portlara takılmaktadır.
4-Klavye Portu
5-Fare Portu
I-Slotlar: Ana kart üzerinde ek kartların takıldığı konnektörlerdir.
1-AGP: Ekran kartı takılan slot
2-PCI: Diğer katların takıldığı slot.
3-RAM Slotarı
bilg2
J-Merkezi İşlemci (CPU): Bilgisayarın yaptığı tüm işlemler bununla yapılmaktadır. Frekans ve türüne göre seçilir. P4 3.2 GHz gibi. İşlemci üzerine fazla ısınmaması için soğutucu takılır. Soğutucu, alümünyum petek ve üzerindeki soğutucu fandan oluşur. Eski tip soğutucular fansız idi. Soğutucusuz işlemciler de vardı.
K-RAM: Tüm bilgileri okuma esnasında depolayan rastgele erişimli bellektir. Enerjisi kesilince tamamen boşalır.
L-Ekran Kartı: Görüntü sinyallerini üreten karttır. Üzerinde monitör portu bulunur. Ekran kartlarının üzerinde de ayrıca RAM bellek bulunur. Ana entegresi üzerinde fanlı soğutucu bulunur.
M-Ethernet Kartı: Ağ bağlantısı kurmak ve internete bağlanmak için kullanılır. Üzerinde bir tane ağ konnektörü bulunur.
N-USB Kartı: Ana karta USB portu eklemek için kullanılır.
O-Fax-Modem Kartı: Bilgisayarı telefon hattına bağlamada, fax çekmede ve çevirmeli ağ bağlantısı kurmada kullanılırdı. Artık internetin gelişip yayılması üzerine uygulamadan kalkmıştır.
P-TV-Radyo Kartı: Bilgisayarla TV izleme ve radyo dinlemede kullanılır. Üzerinde anten ve IR kumanda alıcı konnektörleri bulunur. Uzaktan kumandalı modelleri de vardır. Uzaktan kumanda IR alıcı ile kullanılır.
R-USB Adaptörü: USB ve firmware portlarına kasa önünden erişmek için kullanılır. Ana kart üzerindeki harici USB konnektörüne bağlanır. 3,5″ disket sürücü yuvasına takılır.
S-Hard Disk: Kullanılan tüm yazılımların depolandığı manyetik disk sürücüdür. Ana kart üzerindeki IDE veya SATA konnektörlerine takılır.
T-Çıkarılabilir Bellek Sürücüleri: IDE veya SATA konnektörlerine takılarak kullanılır.
Çevre Birimleribilg3
A-Girişim Birimleri
1-Klavye: Bilgisayarla işlem yapmak için gerekli tuşların toplandığı aygıttır.
2-Fare: Kolay, hızlı ve zevkli görsel kullanıma yarar. İki veya üç tuşlu, bir veya iki dönen düğmeli ve ayrıca yanda düğmeli yapılır.
3-Joystick: Oyun oynamada kullanılır. Tuşlu ve kollu tipleri vardır. Joystick ile oyun oynamak daha kolay ve zevklidir. Ayrıca otomobil düzenli joystickler de vardır. Direksiyon, fren-gaz ve vites üniteleri uygun yerlere yerleştirilerek Test Drive vb. oyunlar çok kolay ve zevkle oynanır. Hatta Sürücü eğitim aracı olarak kullanılabilir. İki kişilik oyunlar için çift kumandalı joystickler de mevcuttur.
4-Kalemli Tablet: Kalemiyle tablete yazılan yazı ve çizgileri ekrana aktarır.
5-Işıklı Kalem: Ekrana tutarak ekrana çizgi çizme ve kursör kontrolü yapar.
6-Tarayıcı: Kağıdı ekrana yansıtmada kullanılır. Masa tipi ve el tipi vardır. Masa tiplerinde kapak altına kağıt konur. El tipi tarayıcılarda ise tarayıcı kağıda sürtülür.
7-Kamera: Görüntü ve fotoğraf çekmede kullanılır.
8-Mikrofon: Ses girişi için kullanılır. Bilgisayarlar için özel mikrofonlar üretilmektedir. Bu mikrofonlar uzaktan da ses algılayabilir.
9-Spritter: Kasetlerdeki ses ve görüntü kayıtlarını bilgisayara aktarmada kullanılır.
B-Çıkış Birimleri
1-Monitör: Yapılan işlemlerin görüntülerini gösteren en önemli çıkış birimidir. Analog kontrollülerde ayar düğmeleriyle ayarlar yapılır ve seri anahtarla açılıp kapatılır. Analog kontrollü monitörler piyasadan kalkmıştır. Dijital monitörlerde ise +/- tuşları ile ayar yapılır ve güç kontrolü de dijitaldir. Gelişmiş modellerde bir açılır menü vardır. Menü tuşuna basılır ve yukarı/aşağı tuşları ile ayar modu seçilir. Sonra aynı tuşlarla istenen ayar yapılır. Kenar düzeni, görüntü boyutu, kontrast, renk, aydınlık gibi ayar modları vardır. LCD monitörler daha küçük ebatlı, hafif, az yer kapalma, az güç harcama avantajları vardır.
2-Speaker: Ses kartı çıkışından alınan sesleri dinlemeye yarar. Küçük güçlüleri iki parça olup birinin içinde amplifikatör bulunur, diğerinin içinde yalnızca hoparlör bulunur. Yüksek güçlüleri ise 2+1 (2 hoparlör+ 1 amplifikatör), 3+1, 4+1, 5+1 şekillerinde yapılırlar. Yüksek güçlülerde ton kontrol, ekolayzer, ayrı bağlanan ses ayarlayıcı gibi ek özellikler mevcuttur.
3-Projektör: Monitörde görüntülenecek görüntüleri duvar, perde gibi yüzeylere yansıtmada kullanılır. Monitör yerine takılarak kullanılır.
4-Yazıcı: Ekrandaki belge, grafik, vb. şeyleri kağıda basmaya yarar.
a) Nokta Matris Yazıcılar: Matris şeklinde dizili iğnelerden sinyale göre uygun olanlarının kağıda vurulması ilkesiyle çalışır. Mürekkep için matris önünden şeridi geçirilen yazı kasetleri kullanılır. Nokta matris yazıcılarla ancak tek renkli baskı yapılabilir. Yalnızca resimsiz belge istenen yerlerde kullanılır.
b) Enkjet Yazıcılar: Mürekkebin sinyale göre kağıda püskürtülmesi ilkesiyle çalışır. Delikler matrisi arkasında kartuş bulunur. Enkjet yazıcılar renkli baskı da yapar. Gürültü yapmazlar. Kartuşların bazı modelleri için mekanik el tipi doldurma aletleri üretilmektedir. Diğer kartuşlar ise büyük makinalarla doldurulur. Siyah, renkli ve hem siyah hem renkli kartuş takılan enkjet yazıcılar mevcuttur.
c) Lazer Yazıcılar: Enkjet yazıcılarla aynı ilkeyle çalışır. Yazım hız ve kalitesi daha yüksektir. Mürekkep olarak toner kullanılır. Toner kartuştan daha yüksek kapasitelidir.

Sonsuz Döngülü (Devridaim) Makineleri


Bu yazımda sizlere apayrı bir dünyadan, devridaim makinelerinden bahsedeceğim. Bilinen en eski devridaim makinesi ilk olarak 12. yüzyılın ortalarında Hint matematikçi ve aynı zamanda gökbilimci olan II. Bhaskara’nın geliştirdiği dişli çark sistemidir. Zamanda yolculuğuna böylelikle başlamış olan devridaim makineleri günümüze kadar popülerliğini hiç kaybetmeden ulaşmıştır. Ancak bu süreç içerisinde sonsuz hareket makinesi yapma sevdasıyla binlerce tasarımlar yapılmış olsa da uygulamada hiçbirisi başarılı olamamışlardır.
Devridaim makineleri belirli bir zaman aralığında düşünüldüğünde sürekli çalışıyor gibi gözükür. Nitekim tarih boyunca da insanlar bu tür yanılgılara düştüğü için böyle bir şeyin gerçek olabileceği serüvenine kapılmışlardır. Hatta bu hayallerini “kütle çekim yasası” ve “enerjinin akışı” gibi bilimsel gerçeklerle de örtüştürmeye çalışmışlardır. Ancak buharlaşma vb. küçük problemleri halledebilseler dahi diğer önemli hususların varlığını yok edemezlerdi. Örnek vermek gerekirse bunlardan en basiti sürtünme kaybı ve ısı ile kaybolup giden enerjidir.
Boyle'sSelfFlowingFlask
Yandaki fotoğraflarda geçmişten günümüze kadar denenmiş olan düzeneklerden sadece iki tanesini görmekteyiz. Birisinde sürekli hareketi sağlamak için belirlenmiş bir yön üzerinde yer değişimi yapan sıvı, diğerinde ise yine aynı mantığa sahip misketler konulmuş katı bir sistem görmekteyiz. Sıvı dolu kanallar, çarkın dönmesiyle bir tarafta dışa diğer tarafta ise içe daha yakın hale gelecektir. Ağırlık dengesindeki fark dönüşe sebep olacaktır.Aynı durum misketlerin bulunduğu düzenek için de söz konusudur. Buraya kadar düşünüldüğünde herşey güzel, sistem sonsuza dek işleyebilir gibi gözüküyor fakat durum o kadar da basit değil. En basitinden, sistemin merkezinde bulunan yataklama sisteminde sürtünmeler olacaktır. Sürtünmeler doğrudan enerji kaybına yol açacağı gibi; dolaylı yoldan da ısınmaya sebep olacağı için bir de ısı enerjisiyle sistem sürekli enerji kaybına maruz kalacaktır. Sürtünme sonucu malzemeler zarar görecek, dönme işlemi daha fazla sürdürülemez hal alacak ve kaçınılmaz bir son olarak sistem mutlaka duracaktır. Yataklardaki kaybı ihmal edelim, ısıyla sistemden enerji kaybını da yok sayalım. Çalışma sonsuza dek sürebilir mi? Hayır. Ayrıntıya girmeden en basit sebebi söyleyelim yine. Dönüş yapan elemanlar üzerinde oluşacak hava sürtünmesi karşı kuvvet göstererek sistemi durmaya zorlayacaktır. Kaldı ki hava içinde oluşması muhtemel olan türbülans ve heterojenlikten dahi bahsetmiyorum bile. Görüldüğü üzere ayrıntıya dahi girmeden sistemin sonsuza dek çalışamayacağını söyleyebileceğimiz sebepler bulabildik.
deviridaim
Yandaki düzenekte yine geçmiş dönemlerde denenmiş fakat başarılı olamamış bir sistem görüyoruz. Kapiler çanak, sıvının cam yüzeyle arasındaki çekim kuvvetleriyle yükselmesi prensibine dayalıdır. Sıvının uç kısmında damlacıkların cam yüzeyine tutunması (kılcallık etkisi) sebebiyle başarısız olmuştur. Zaten bu olumsuzluğu gözardı etsek dahi sistem yine sonsuza dek çevrimini sürdüremez. Çünkü sıvılar bilindiği üzere her sıcaklıkta buharlaşır. Bu da demektir ki sistemden ufak da olsa sıvının buharlaşması sonucu enerji-kütle dengesi bozulacak ve çevrim duracaktır. Hatta buharlaşma sürekli devam edeceği için zamanla sıvı dahi kalmayacaktır.
Enerjinin korunumu yasası gereği devridaim makinelerinin çalışması imkansızdır. Başka bir deyişle,dışarıdan enerji almayan bir sitem,çevresine sahip olduğundan daha fazla enerji sağlayamaz. Özellikle çocuk yaşlarda bilime merak saran herkes denemiştir bu tür makinelerden yapmayı. İlk hamle insan tarafından başlatılır ve yapılan makine sonsuza kadar hareketi sürdürür. Fakat bu tür makineler teorik olarak dahi yoktan enerji var edemez ya da var olan enerjiyi yok edemez.
Tarihteki birkaç basit devridaim makinesi denemelerindeki yapılan, hayal edilen, unutulan gerçekleri ufak çaplı inceledik. Görüldüğü üzere hiçbirinde sonsuza dek bir çevrim elde edilememiştir. Her bir düzeneğin belli bir süre sonra mutlaka dışardan bir müdahaleye ihtiyacı olduğu bariz şekilde anlaşılıyor. Örneklerimiz üzerinden konuşmak gerekirse bu müdahaleleri dışardan düzeneğe sıvı eklenmesi, aşınan yatak-bilya vb. ekipmanların yenileriyle değiştirilmesi gerekliliği olarak söyleyebiliriz.
1418219648.5526
Sonsuz döngülü araçlar bu güne kadar yapılmamıştır fakat bundan sonra yapılamayacaktır. Bu kadar kesin konuşmamın sebebi fizik kurallarının kesinliğidir. Sonsuz döngü için tıpkı uzayda olduğu gibi sürtünmenin olmadığı bir ortam gereklidir ve böylelikle potansiyel enerjinin kinetik enerjiye kayıpsız dönüşümü sonucunda sonsuza kadar bir döngü elde edebilmek mümkün olur.

Elektronik Sistemlerin Yapı Taşı; Mikrodenetleyici

Günümüz teknolojisinin birçok alanda yararlandığı elektronik bir elemanıdır. Mikroişlemcilerin MİB, giriş çıkış, hafıza, kristal osilatör, zamanlayıcı ve programlanabilir hafıza gibi bileşenlerinin tek bir devrede üretilmiş halidir.
Mikrodenetleyici Nedir, Ne İşe Yarar ?
Mikrodenetleyici, kısıtlı miktarlarda olsa da hafıza birimlerine ve giriş-çıkış uçları sayesinde, tek başlarına çalışabilirler. Tüm donanımı oluşturan farklı elektronik parçalar ile iletişim kurabilir, uygulama ve hafızası gereği çeşitli fonksiyonları gerçekleştirebilirler. Analog ile dijital çeviricileri ile sensörlerden her türlü bilginin toplanması ve işlenmesinde başarılı şekilde kullanılabilirler. Boyutlarının çok küçük olmaları ve düşük maliyetleri sayesinde, gömülü uygulamalar için tercih edilmektedirler. Normal işlemcilere göre dört büyük avantajı sayesinde günümüzde oldukça fazla tercih edilmektedirler. Bu avantajlar, küçük boyutları, düşük enerji tüketimi, ekonomiklikleri ve yüksek performanslarıdır.
6597_mikrodenetleyici_nasil_calislirMikrodenetleyicilerin Kullanım Alanları
Büyük avantajları sayesinde, en basit elektronik aksamlı saatler, çamaşır makineleri, çeşitli robotlar, fotoğraf makineleri gibi oldukça fazla kullanım alana sahiptirler. LCD ekranlar, elektronik biletler, medikal hizmet makineleri, cep telefonları gibi saymakla bitmeyecek kadar çok elektronik alanda kullanılmaktadırlar.

24 Haziran 2015 Çarşamba

TÜRK ÜNİVERSİTELERİ BOŞ DURMUYOR
Üniversiteliler biyogaz üretti
KSÜ Andırın MYO öğrencileri, mutfak tüpü masrafına son vermek amacıyla biyogaz üreten proje geliştirdi.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nde (KSÜ) eğitim gören öğrenciler, mutfak tüpü masrafına son vermek amacıyla biyogaz üreten projeyi hayata geçirdi.
KSÜ Andırın Meslek Yüksekokulu (MYO) İnşaat Bölümü Yalıtım Teknolojisi Programı öğrencileri, hocalarının da desteğiyle 3 aylık çalışma sonucunda evlerde rahatça kullanılabileceğini belirttikleri biyogaz üreten sistem geliştirdi. İki tonluk hayvansal atık tankı kullanarak projelerini hayata geçiren öğrenciler, sistemi büyük tesislere uygulamayı hedefliyor.
Andırın MYO Öğretim Görevlisi Erdem Alıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kurdukları sistem sayesinde hayvansal atıklardan yaklaşık 21 gün sonra gaz almaya başladıklarını söyledi.
Gazın miktarını ölçebilen tesisatla kontrollü gaz üretimi gerçekleştirdiklerini dile getiren Alıç, şöyle devam etti:
"Sistemi çalıştırabilmek için önce hayvansal atık tankımızı dolduruyoruz. Hayvansal atığın içerisindeki bakterilerin mevcut sayısını çoğaltması için en az 21 gün gerekiyor. Ortam sıcaklığı 12 dereceyi geçtikten sonra bakteriler gaz üretmeye başlıyor. 12 ila 20 derece arasında normal, 20 ila 40 derece arasında çok, 40 ila 60 derece arasında en yüksek gaz üretimi gerçekleşiyor. Oluşan gazı tesisat yardımıyla depolama tankına aktardıktan sonra kullanmaya başlıyoruz."
Sistemin mutfaklarda kolaylıkla uygulanabileceğine işaret eden Alıç, "İki tonluk tankla bir evin ihtiyacı karşılanabilir. Bu sayede mutfak tüpü masrafı da sıfıra indirebilir" diye konuştu.

"Projeyi büyük tesislere uygulamayı düşünüyoruz"

Öğretim Görevlisi Muzaffer Tatlı da biyogaz üretimi yapıldıktan sonra kalan hayvansal dışkının gübre özelliğini kaybetmediğini, aksine birinci sınıf gübre haline geldiğini vurguladı.
Yalıtım Teknolojisi Programı 1. sınıf öğrencisi Adnan Sarıbıyık ise kaldıkları evde yüksek gelen tüp faturasından yola çıkarak böyle bir proje geliştirdiklerini ifade etti.
Çıkan sonucun kendilerini mutlu ettiğini dile getiren Sarıbıyık, "Hem mutfak tüpü masrafına son verecek hem de kendimize iş imkanı oluşturacak projeyi büyük tesislere uygulamayı düşünüyoruz. Bu konuda bize destek veren hocalarımıza teşekkür ediyoruz" diye konuştu.